Geleneksel davranışçı terapiyi, klinik davranış analizini, bilişsel
davranışçı terapiyi ve bilişsel terapiyi kapsayacak şekilde geniş bir
biçimde tanımlandığında, davranışçı terapinin iki ana gelişim dalgası
olmuştur. Davranışçı terapinin gelişiminde ilk dalga edimsel ve klasik
koşullanma prensipleriyle ilişkili tekniklerle karakterizedir. Bunlar
öğrenmeye ya da klasik koşullanmaya dayanan müdahaleler ile edimsel
koşullanmaya dayanan tekniklerdir. 1970’lerin ilk zamanlarında ve
ortalarında gerçekleşen ikinci dalga ise bilişsel yapılandırmaya dayanan
geleneksel bilişsel terapidir.
Üçüncü dalga; psikopatoloji açısından düşünce içeriklerinin değil,
düşünme biçimlerinin belirleyici olmasını temel almaktadır. Düşüncelerin
içeriklerinin değil, düşüncelerin deneyimlendikleri bağlamın
değiştirilmesi yolu ile terapötik değişimin gerçekleşmesi
hedeflenmektedir. Üçüncü dalga eğiliminde “psikolojik fenomenlerin
sadece formlarına değil, bağlamlarına ve işlevlerine duyarlı kalınmakta,
dolayısıyla direkt ve didaktik stratejilerden daha çok bağlamsal ve
yaşantısal değişim stratejilerine vurgu yapılmaktadır”.
Farkındalık Temelli Terapiler, psikolojik
olarak rahatsızlık veren deneyimlerin değiştirilmesini değil,
kabullenilmesini önermektedir. Farkındalık Temelli Terapilerin yol
haritasında, farkına varma ve kabullenme, değişimden önce
hedeflenmektedir. Kabullenme yaklaşımı, değişim yönelimli terapi
yaklaşımlarına karşıtmış gibi durmaktadır. Ancak, farkındalığın ve
kabullenmenin paradoksal bir sonucu olarak değişim ortaya çıkmaktadır.
Anksiyete için baktığımızda, davranışçı ve
bilişsel terapilerin çoğu anksiyete uyandıran düşünce ve duyguları
değiştirmenin gerekliliği fikrine dayanır. Buna karşın yeni nesil
davranışçı terapiler terapötik hedef olarak semptomları gidermenin ve
kontrol etmenin ötesindeki insani deneyim alanlarına odaklanma
eğilimindedir. Kabullenme, farkındalık, değerler, ruhsallık, anlam ve
amaç, ilişkiler, yaşam kalitesi gibi geleneksel olarak psikolojinin daha
az deneysel olan kısımlarına bırakılmış konuları vurgularlar.
Temelde, bu yaklaşımlar ana akım bilişsel davranışçı terapilerin çoğunu
tanımlayan semptom ve sendrom odaklı gündeme meydan okurlar. Bu şekilde,
insani acılara ve psikolojik açıdan sağlıklı ve iyi olma haline dair
daha kapsayıcı ve özgün bir bakış sunarlar.
Farkındalık pratiğinin içebakış içerikli
meditatif yöntemlerle ilişkisine karşın, Farkındalık Temelli Terapiler,
içgörü yönelimli terapiler kapsamında değil, bilişsel ve davranışçı
terapiler kapsamında ele alınmaktadır. Farkındalığın, Bilişsel ve
Davranışçı yaklaşımlarla bütünleştirilmesinin nedenlerinden birinin,
farkındalıkla ilişkilendirilen temel psikolojik süreçlerin,
metakognisyon, dikkat regülasyonu, emosyon regülasyonu, maruz bırakma,
yeniden değerlendirme (reappraisal) gibi bilişsel psikoloji içerisinde
konumlandırılabilir kavramlarla örtüşmesi olduğu söylenebilir.
Yazan: Kültegin Ögel |